Kaybolan Alaçatı

img_4174

Eskimek ne güzel… Eksilmedikçe..”  Nazım Hikmet

Alaçatı, Alaçatı olalı böyle zülum görmemiştir. Daha sezon yeni başladı sayılır ama köyün giriş çıkışı arabaların ablukası altında, minnacık  köye gelen insan sayısı yüzünden yürümek gitgide zorlaşıyor. Bu yazdıklarım  gelen tatilcilerin ortak görüşüdür, sözde şikayetçi olurlar,ama durumu yaratanlarda onlardır zaten. Ya sen dediğinizi duyar gibiyim ama ben gerçek bir şikayetçiyim :)…eskiden beri küçük bir yazlığımız olduğu için, 20 sene önce bile bu eski Rum köyünün sokaklarına, ya Kaptandan balık almak için ya da kasap için gelir, dar sokaklarında sadece köpeklerin havladığını duyardım, daracık sokaklarında yürüyen kimse olmadığı gibi köy denize de uzak olduğu için cazip değildi.  Tarlalarda enginar doluydu, elimizde bıçak,kendimiz toplayıp satın alırdık, şimdi o tarlaların yerinde taş evler yükseliyor.  O zamanlarda köyün içinde balık hali de vardı, sabahın köründe taze balık için mezata gider fiyat verirdik, Efenin kılıç balığı ile fotoğrafını  da hatırlıyorum, balık ondan büyüktü. Sonra köydeki bir teyzenin el emeği göznuru ile yemenilerden yaptığı elbisem geliyor aklıma. Hala en sevdiğim elbisedir,yanında oturup dikmesini beklemiştim. Kapının önünde oturup çekirdek çitlemek çok popülerdi o zamanlar. Şimdiyse kafelerde oturup ‘ bakın ben nerede oturuyorum ‘ pozu vermek, özellikle de yemeğini yerken tepende dolaşan ve yemeğin içine düşecek olan ahaliye hava atmak çok daha makbul!

Okumaya devam et